Batı Menşe’li Çizgi Romanlarda Kızılderili Irkçılığı
Çizgi romanlar, Türkiye’de 70’li ve 80’li yıllarda popülaritesi yüksek, çok tutulan ve ilgi gösterilen kitaplardı. Bilhassa İtalyan menşe’li Western tarzı çizgi romanlar satış rekorları kırıyordu. Çocukların ve gençlerin epeyce bir ilgisine mazhar olmuştu çizgi kitaplar.
Çocukluğumda (1988-1996 yılları arası) benim de çizgi romanlara karşı çok muazzam bir alâkam vardı. Babam, çoğu zaman çizgi roman hediye eden bir gazeteyi devamlı olarak satın alırdı. Çizgi roman hediye edilen günü iple çeker, babamın yolunu dört gözle beklerdim. Ayrıca fotoğrafçıda çalıştığım yıllarda da paramın çoğunu bu tür kitaplara harcardım. Diyarbakır Nebî Camii’nin arkasında bulunan çizgi roman satıcısının müdâvimlerinden biriydim.
Teksas, Tommiks, Zagor, Red Kit, Ten Ten’den tutun da Süperman, Örümcek Adam, Kızılmaske’ye kadar daha pek çok türde çizgi roman… Yüzlerce adet… O kadar ki, küçüklüğümde bu tür kitapların tipik bir tiryakisi olmuştum. İki katlı müstakil evimizin kış zamanı odalarında, yaz zamanı da damının gölgelik kısmında büyük bir keyifle çizgi romanların sayfaları arasında geziniyordum. Bunları okurken, âdeta farklı dünyaların kapıları açılıyordu bana.
Bu kitapların; çocukların hayal dünyasını geliştirme, çocuklara okuma alışkanlığı kazandırma ve onlara hoşça vakit geçirtme gibi faydaları vardı. Ancak bunun yanında zararlı yönleri de bulunuyordu tabiî ki. Çocukları okul derslerinden alıkoyması, geri bıraktırması (günümüzde tablet ve bilgisayarlar, bu konuda daha mûzır…) ile Kızılderililere karşı ırkçılığı, kini ve nefreti körüklemesi de zararlı yönleri arasında sayılabilir.
Evet, Western tarzı çizgi romanlarda Kızılderililer; hep beyaz adamlara zarar veren, katliamlara imza atan, ihanet eden vahşi, pis ve şerli mahluklar olarak anlatılıyor ve resmediliyordu (Kovboy filmlerinde de benzer iftiralar mevcut maalesef). Öyle ki, bazı çizgi roman kahramanlarının, kahraman(!) olmadan önceki hayat hikâyelerinde bile bâriz ırkçılık kokan kurgulanmış olaylar mevcuttu.
İşte size birkaç örnek:
Kinowa’nın Hikâyesi
Kızılderililer tarafından ailesi katledilen Sam Boyle’un maceraları anlatılıyor. Kafa derisi yüzülen ve her saç teli için bir Kızılderili öldüreceğine dâir yemin eden Sam, gündüzleri normal bir hayat sürerken, geceleri yerli köylerini basıyor, kendince adâleti(!) yerine getiriyordu (Kitabın ne kadar ırkçı bir yönü olduğunu anlamamak zor olmasa gerek) (Bilgi Notu: Kafa derisi yüzme olayını ilk başlatan gerçekte İngiliz ve Fransız kolonici tüccarlardır. Bir Kızılderilinin kafa derisini getirene ödül vermişlerdir).
Zagor’un Hikâyesi
Zagor, 1830’lu yıllarda yaşar. Anne ve babası Kızılderililer tarafından öldürülünce, Wandering Fitzy ismiyle tanınan bir avcı, onu himayesine alır. Ona ormanda yaşamayı, hayatta kalmayı öğretir. Fitzy de öldürülünce, yalnız kalan Zagor, adâlet(!) için savaşacağına söz verir ve karşılaştığı gezgin bir tiyatro kumpanyasından ileride tanınacağı kılık kıyafetini alır. Gezgin oyuncuların yardımıyla Kızılderililer üzerinde etki sağlamak için birtakım numaralar (maytap, barut) tasarlayıp Darkwood Ormanı ve civarında bir otorite kazanır.
Teksas’ın Hikâyesi
Amerikan bağımsızlık savaşının yaşandığı 1770 ile 1780 arasıdır. Avcıların lideri Çelik Blek Teksas, Boston yakınlarındaki bir ormanda yaşamakta ve İngiliz askerleriyle savaşmaktadır. Çelik Blek, ya kırmızı ceketlilerin (İngilizlerin) garnizonuna baskın yapar ya da bir kasabayı onlara karşı korurdu. Bu faaliyetlerinin dışında kalan zamanlarda karşılaştığı düşmanlar mutlaka ya İngiliz casusu ya da onların lehine çalışan haydut çeteleriydi. Hatta Kızılderililerin kötü olanları da İngiliz taraftarıydı (Bakar mısınız algı yönetimine? Düşman tarafına da kafalarında kurguladıkları Kızılderilileri koyarak, o çizgi romanı okuyanların gözünde onları hâinleştiriyorlar).
Kahraman hikâyelerinde böyle bir şekil çiziliyordu; ancak hakikat bunun tam tersiydi aslında. Kızılderililere zulmedenler, onları katledenler, soykırıma uğratanlar, topraklarını ellerinden alıp onları sürgün edenler, kıymetli kaynaklarını sömürenler Batılı beyaz adamlardı. Küçükken ben, bu sinsi tuzağa düşmüş ve Kızılderililerin kötü insanlar olduklarına inanmıştım. Hakikatin ters yüz edilerek yanlış bir algı oluşturulmaya çalışıldığının farkına varamazdım o zamanlar. Zaten çocuk aklımla bunu kavrayabilmem de pek mümkün değildi. Ayrıca tarihî bilgilerim de yok denecek kadar azdı.
Tarihî bilgilerden ve kaynaklardan yola çıkarak diyebiliriz ki;
Avrupalı-ABD’li beyaz adamların Kızılderililere zulümleri Amerika kıtasının keşfiyle başlayıp günümüze kadar sürmüştür. 1492’de Kristof Kolomb öncülüğündeki İspanyollar tarafından sadece 40 yılda kadın-erkek çoluk çocuk demeden 12 milyondan fazla kişi katledilmiştir. 1864 Colorado Sand Creek Katliamı ve 1890 Yaralı Diz Katliamı da tarihteki utanç tabloları arasında yerini almıştır.
Aşağıdaki yazıda Batılı devletlerin acımasız insanlarının Kızılderililere reva gördükleri zulümler özetleniyor:
Kızılderililer, kendi vatanlarında ezildiler, köle oldular, öldürüldüler ve soykırıma uğradılar.
Soluk benizli adamlar ülkelerini talan etti, ocaklarına ateş düşürdü, insanlarını kan ve gözyaşına boğdular. O tarihten 1886 yılına kadar süren katliamda, milyonlarca Kızılderili ortadan kaldırıldı. 20 ile 70 milyon arasında farklı kaynaklarda, farklı rakamlar telaffuz edilmekte. Kızılderili soykırımı, ABD’nin resmi devlet politikası idi. ABD resmi olarak Kızılderili kellesi getiren vatandaşına her kelle başına 5 dolar veriyordu. Birtakım insanlar tarafından kafatası avcılığı meslek haline getirilmişti. Devletin resmi binalarının birçoğu Kızılderili kafataslarıyla dolmuştu. İlk biyolojik silahı Kızılderililer üzerinde denediler. Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım amacıyla dağıttıkları battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırarak birçok insanı öldürdüler. Sırf Kızılderililer yemesin, açlıktan ölsünler diye başlıca yiyecekleri olan bizonları toptan öldürmeleri, yöntemlerine ilginç bir örnektir. Yine Bartolome de Las Casastarafından yazılan Amerika kıtasının nasıl ele geçirildiğini anlatan ve birçok dile çevrilen ‘Kızılderili Katliamı’ adlı tarihî eserinde de, zulmü şöyle anlatıyor: “Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm. Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar...” Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor. Kadınları sıra halinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu... ABD’li bir komutan olan John J. Pershing, “En iyi Kızılderili, ölü Kızılderilidir” demiştir. Bu söz, bir Amerikan vecizesi(!) haline gelmiştir.[1]
Demek ki, Vahşi Batının vahşi insanları Kızılderililer değil, -âmiyâne tabirle- hem suçlu hem güçlü hem de yalancı olan Avrupalı-ABD’li insanlarmış…
[1] Fatih Oruç, Amerika’nın Kızılderili Katliamı; http://www.ayrintilihaber.com.tr/amerikanin-kizilderili-katliami-makale,815.html