EL FENERİ
Ben, askerliğimi İzmir'in Gaziemir ilçesindeki Ulaştırma Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı'nda ifa ettim.
Askerlik arkadaşlarımdan birinin isim ve soyismi Osman Kırık idi. Bu dostumuz Afyonluydu. Gece nöbetinde o ve başka bir arkadaşımız olan Orhan, beraber nöbet tutacaklardı. Nöbetteki teçhizatlardan biri de el feneriydi. Nöbet esnasında –artık ne olduysa- el feneri kırılmıştı.
Ertesi gün içtima sırasında bizim uzman çavuşlardan biri (“azman çavuş” mu desem acaba?!), el fenerinin kırıldığını öğrenince, küplere bindi ve hemen gece nöbetçilerinin kimler olduğunu sordu (çünkü daha önce de 2 defa el feneri kırılmıştı).
Orhan’a şunu söyledi:
“Orhan! Kaç defadır el feneri kırılıyor. Ne yapıyorsunuz bu el fenerlerini, bir türlü anlamıyorum!”
Orhan:
“Osman Kırık’a sorun komutanım, el feneri ondaydı.”
Uzman Çavuş:
“Osman Kırık! El fenerini sen mi kırdın?”
Böyle denilince, bölük içerisinde gülüşmeler başladı. Gerçekten de insanı gülmeye sevk eden iki kelime birbirine denk gelmişti: “Kırık” ve “kırdın”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder